Gıda Toplulukları

1 Yorum

İKLİMİ DEĞİŞEN DÜNYADA GIDA GÜVENLİĞİ

Yazı: Bora Kabatepe (Araştırmacı, radyo programcısı)

 

İklim değişikliği ile ilgili her geçen gün daha fazla haber ve araştırmayla karşılaşırken, kullanılan görseller ve öne çıkarılan haberler -kasıtlı veya kasıtsız şekilde- iklim değişikliğinin sanki tüm dünyanın değil, şanssız birkaç canlı türünün veya kötü yazgılı birkaç ülkenin sorunu olduğu algısını yaratıyor. Gürültüyle yıkılan buzdağları, açlıktan bitap düşmüş bir kutup ayısı, uzak bir ülkeden gelen aşırı sıcak dalgası haberleri veya adını pek sık duymadığımız ada devletlerinin yükselen deniz suları karşısında çaresizliği… Tüm bunlar ciddi tehditler olmasına rağmen, iklim değişikliğinin hepimizin, hem de öyle uzak bir gelecekte değil, bugün karşı karşıya olduğu, ivedilikle çözüm bulunması gereken bir problem olduğunu düşündürmekten uzak örnekler.

Oysa iklim değişikliğinin gündelik tercihlerimizin ve hayat mücadelemizin en önemli unsuru olan gıda üzerindeki etkileri gıda güvenliğine getirdiği tehditler daha sık konuşuluyor olsaydı, bunun bugün 7 milyarın, 2050 yılında ise 9 milyarın sorunu olacağını fark etmek daha kolay olurdu. İklim değişikliğinin tarımsal üretim ve ekonomi üzerindeki etkilerini kısaca incelemek, gıda güvenliği kavramını oluşturan tüm ayakların nasıl bir tehditle karşı karşıya olduğunu görmemizi sağlamak ve iklim değişikliğinin hepimizin hayatındaki yerini teslim etmek için gerekli bir ilk adım.

Değişen havalar gıda üretimini tehdit ediyor

Sanayi devrimiyle beraber ciddi boyutlara ulaşan ve özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki ekonomik büyüme, küreselleşme ve tüketim temelli ekonomi döneminin ardından önü alınamaz bir şekilde hızlanan fosil yakıt tüketimi, atmosferde yoğun sera gazı birikimine neden oldu. Sanayi devrimi öncesinde 260-280 ppm aralığında olan atmosferdeki CO2 derişiminin günümüzde 400 ppm seviyelerine ulaşması, beraberinde ortalama sıcaklıkların artışı, yağış rejimlerinin düzensizleşmesi, aşırı hava olaylarını sıklaşması ve okyanus sularının asitliğinin artması gibi, gıda üretimi üzerinde doğrudan ve dolaylı etkisi olan birçok sonucu beraberinde getirdi.

Bugün dünyanın farklı bölgelerinde çiftçiler daha önce karşılaşmadıkları şiddet ve sıklıklarda ardı ardına kurak yıllar yaşıyor ve üretimlerini “yeşil devrimin” vaat ettiği seviyelere ulaştırmakta zorlanıyor. Örneğin, Amerika’nın teknolojide olduğu kadar tarımsal üretiminde de pay sahibi olan Kaliforniya eyaleti 2012’den bu yana her sene şiddetini artıran olağandışı bir kuraklık dönemi yaşıyor ve üzüm, portakal, pamuk, pirinç gibi bölgenin önde gelen tarım ürünü üretimleri son yıllarda kuraklık öncesi döneme göre düşüş gösteriyor (1). Azalan yağmurlar sonucunda yer altı sularına yönelen çiftçiler yer altı kaynaklarının su bütçesindeki açıkların büyümesine neden oluyor. NASA tarafından uydu fotoğrafları ile de tespit edilen (2) bu durum, uzun vadede gıda üretimi üzerindeki kuraklık baskısını artmasıyla üretimde daha da sert düşüşlerin olacağının habercisi.

İklim değişikliğinin, tarımsal üretimi kuraklığın artışında olduğu kadar sekteye uğratan bir diğer etkisi ise, iklimsel değişkenliklerin artması. En yüksek ve en düşük sıcaklıkların uçlara kayması, ilk yağış, son don gibi kritik tarihlerin değişkenlik göstermeye başlaması ve yıllık yağış miktarlarının değişmediği bölgelerde bile yağışlı gün sayısı ve yağış şiddetlerinin değişmesi çiftçilerin yıllardır uygulayageldikleri yöntem ve bilgilerle üretimlerini devam etmesini güçleştiriyor. Doğrudan bitki üretimi ile ilgili bu etkilerin yanı sıra artan sıcaklıklar bitki zararlılarının gelişim alanlarını genişletiyor ve bugün yıllık 650 milyon insana yetecek miktarda gıdanın israfına neden olan bu zararlıların yaşam alanlarını yılda ortalama 3 kilometre daha kutuplara doğru taşıyarak verdikleri zararın artmasına neden oluyor (3).

Etkiler kararsal üretimle sınırlı kalmıyor, atmosferdeki gazları bir sünger gibi bünyesine çeken okyanus sularının asitliği, artan CO2 derişimi ile beraber artıyor ve deniz ekosistemi besin zincirinin bozulmasıyla büyük zarar görüyor. Üretime ve balıkçılığa konu olan türler doğrudan etkilenmese bile, denizdeki besin zincirinin başı olarak sayılabilecek alg ve plankton türlerinin yükselen asitlik seviyelerinde yaşamlarını sürdürememesi, besin zincirinin üst basamaklarındaki türlerin sayısının azalmasına neden oluyor. Dolayısıyla deniz ürünü üretiminin bazı bölgelerde  yüzde 60’a varan oranlarda düşmesi bekleniyor (4). Bu geniş çapı etkilerin yanı sıra sıklığı artan aşırı hava olayları bölgesel zararlara neden oluyor ve çiftçilerin bazı yıllar ürünlerini tamamen kaybetmesine yol açıyor (5).

Gıda güvenliği, istikrar ve erişim…

İklim değişikliği kaynaklı birçok etki, gıda güvenliğinin dört boyutu üzerinde farklı derecelerde etki yaratıyor.

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından tüm insanların üretken ve sağlıklı bir yaşam için günlük beslenme ihtiyaçlarını ve gıda tercihlerini karşılamaya yeterli, güvenli ve besleyici gıdaya fiziki, sosyal ve ekonomik açılardan her zaman ulaşabilir olması durumu olarak tanımlanan gıda güvenliğinin iklim değişikliği ile bağlantısı dört ana boyutta incelenebilir: Bulunabilirlik, istikrarlılık, kalite/güvenilirlik ve erişilebilirlik.

Bulunabilirlik, yani gıda ürünlerinin toplam üretiminin yeterli olması ayağı söz konusu olduğunda yukarıda bahsedilen kuraklıklar, belirsizlikler, aşırı hava olayları ve zararlıların tarımsal üretimi azaltması beklendiğinden, iklim değişikliğinin gıda güvenliği üzerindeki ilk etkisinin bu noktada olması bekleniyor (6).

Kısa vadede üretim düşüşü olarak kendisini gösteren bu iklim olayları Kaliforniya’daki kadar sosyal ve ekonomik desteğe sahip olmayan çiftçileri vurduğunda kimi bilim insanlarına göre, Suriye’de olduğu gibi yoğun göçlere ve iç karışıklıklara neden olabiliyor. Üretimin azalması çeşitli bölge ve dönemlerde gıda fiyatlarını artıracağı gibi, geliri tarıma bağlı insanların gelirini de azaltacağından gıda güvenliği ciddi biçimde etkilenecek. Arap Baharı olarak adlandırılan ve 2008 yılında Tunus’ta başlayan isyan dalgasının ardından Kuzey Afrika ve Orta Doğu ülkelerinde rejim değişikliklerine neden olan olayların kaynağında yükselen gıda fiyatlarının olduğunu düşündüğümüzde, (7) bu bağlantı kendisini daha kuvetli bir şekilde hissettiriyor.

Mevsimlik tarım işçileri etkilenecek

Aşırı hava olaylarının sıklığının ve sayısının artışı ile birlikte tarımsal üretimdeki süreklilik tehlikeye gireceğinden gıda güvenliğinin istikrarlılık ayağı da iklim değişikliğinin etkilerinden kaçamayacak. Bu konu ile ilgili ülkemizden verilebilecek en önemli örnek, geliri tamamen ürünün bolluğuna ve devamlılığına bağlı olan ve sayılarının 4 milyona vardığı tahmin edilen, mevsimlik tarım işçilerinin durumu. Bir aşırı kuraklık döneminde üretimin istikrarlılığının bozulması, gıda üretim miktarının düşmesinın yanı sıra gıdaya erişimi için bu ürünlerin toplanmasından gelen gelire bel bağlamış tarım işçilerinin, gıdaya erişimde de sıkıntı yaşaması kaçınılmaz olacak.

Artan sıcaklık ortalamaları gıda tedarik zinciri içerisinde gıdaların bozulmadan ve besleyiciliklerini kaybetmeden taşınmasını daha zorlaştıracak ve israflar bu zincirde olulabilecek hatalar oranında artabilecek.

Son olarak eğer bugünkü gidişatta bir değişiklik olmazsa, gıdaya erişim hem üretimdeki azalmaya hem de istikrarın sekteye uğramasına bağlı olarak zorlaşacak ve yeterli beslenebilen kişilerin sayısında bir azalma olacak.

Bölgesel koşulların gözetildiği uyum politikaları

Nüfusun artış hızı düşünüldüğünde, gıda güvenliği üzerindeki tüm bu tehditler daha ciddi bir boyuta ulaşıyor ve yukarıda bahsedilen kötü senaryoların gerçekleşmemesi için yerel ve küresel ölçekte önlemler alınmasını zorunlu hale getiriyor.

İklimi değişen dünyada, bölgesel koşulların dikkate alındığı uyum önlemlerinin uygulanmaya başlaması gıda güvenliği üzerindeki bu tehditlerin bertaraf edilmesini sağlayabilir. Geniş pazarlarda ticari fayda elde etmek için laboratuvarlarda geliştirilen hibrit veya GDO’lu türler yerine değişkenlik gösteren iklim koşullarına dayanıklı yerel türlerin tercih edilmesi ve geliştirilmesi gıdanın bulunabilirliği ve istikrarı üzerinde olumlu etki yaratacaktır.

Günümüzde yaygın olan monokültür, yani büyük tarımsal alanların tek bir tür ekimi için kullanıldığı üretim anlayışının yerini, daha fazla türün birbirini destekleyecek ve iklim değişikliğinin olası etkileri karşısında sigorta görevi görecek şekilde ekimini savunan polikültür, permakültür ve hortikültür gibi farklı uygulamaların alması da, bulunabilirlik ve istikrarlılığı destekleyebilir. Alışıldık ekim dikim takvimlerinin iklimdeki değişikliklere göre yeniden tasarlanması ve bölgeler için bitki gelişimine en uygun tarih aralıklarının belirlenmesi önemli bir fayda sağlayacaktır.

Kuraklıkla daha fazla karşı karşıya kalacağı bilinen bir dünyada doğru sulama tekniklerinin yaygınlaştırılması da hayati önem taşıyor.  Erişim ve kalite ve güvenilirlik ayaklarındaki çözümler ise nasıl bir üretim sorusundan ziyade, gıdanın kim tarafından üretilip nasıl paylaşıldığı sorularıyla ilgili. İklimi değişen bir dünyada gıda güvenliğinin bu iki ayağında, giderek daha seyrek elde toplanan ve zincirlere benzetebileceğimiz kırılgan üretim yapılarından çok, üretiminin daha fazla kişi tarafından, tüketime yakın noktalarda yapıladığı ağ tipi yapılar olarak örgütlenmesi anahtar rol oynuyor. Böylelikle uyum konusunda en çok ihtiyaç duyulacak şey olan bilginin gelişimi ve yayılımı kolaylaştırılmasının yanı sıra, gıda zincirlerinin kısalması erişim, güvenilirlik ve kalite konusunda da daha sağlam yapılar oluşturulmasını sağlayabilir.

Tarımın iklime etkisi de azaltılmalı

İklim-tarım ilişkisinde tüm bu önlemler uygulanırken unutulmaması gereken bir diğer konu da, tarımın iklim değişikliğini nasıl hızlandırdığı. Yukarıda bahsedilen tüm uyum önemleri uygulanırken, aynı zamanda tarımsal üretimde sera gazı salımını azaltacak önlemlerin (kimyasal gübre kullanımınının azaltılması, endüstriyel hayvancılığın yerini mera hayvancılığının alması, gıda tercihlerinin daha az işlenmiş olandan yana yapılması vb.) alınması iklim değişikliğinin hızının azaltılması konusunda insanlığın elini güçlendirecek uygulamalardan biri.

Bütün bu önlemler, herkes için gıda güvenliğinin güvence altında olduğu bir dünyaya bizi bir adım daha yaklaştıracak. Devletlerin ve şirketlerin bu önlemleri alması için tüketicilerin ve sivil toplum kuruluşlarının doğru adımlar atması ve iklim değişikliğinin gıda üzerindeki etkisini anlatılması da beraberinde farkındalığın ve uyum/önlem uygulamalarının artmasını getirecek. Bireylerin günlük gıda tercihlerinde, sivil toplum kuruluşlarının ise hayata geçirdikleri projelerde iklim-gıda bağlantısını göz önünde bulundurmaları, uyum sürecini hızlandırmak ve gıda güvenliğinin kaybı noktasına gelmeden sorunların çözülmesini sağlayacak.

 

Kaynakça

(1) 2015, ABD Tarım Bakanlığı Ekonomik Araştırmalar Servisi, California Drought: Crop Sectors http://www.ers.usda.gov/topics/in-the-news/california-drought-farm-and-food-impacts/california-drought-crop-sectors.aspx üzerinden 19/06/2016 tarihinde erişilmiştir.

(2) 2015, NASA, GRACE uydu fotoğrafları, http://www.nasa.gov/jpl/grace/study-third-of-big-groundwater-basins-in-distress/ üzerinden 19/06/2016 tarihinde erişilmiştir.

(3)2008, FAO, Climate Related Transboundary Pests and Diseases, http://www.fao.org/3/a-ai785e.pdf  üzerinden 19/06/2016 tarihinde erişilmiştir.

(4) 2013, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), Beşinci Değerlendirme Raporu, Bölüm 7.  http://ipcc-wg2.gov/AR5/images/uploads/WGIIAR5-Chap7_FINAL.pdf üzerinden 19/06/2016 tarihinde erişilmiştir.

(5) 2015, FAO, The impact of disasters on agriculture and food security, http://www.fao.org/3/a-i5128e.pdf üzerinden 19/06/2016 tarihinde erişilmiştir.

(6) 2008, FAO, Climate Change and Food Security: A Framework Document, http://www.fao.org/forestry/15538-079b31d45081fe9c3dbc6ff34de4807e4.pdf üzerinden 19/06/2016 tarihinde erişilmiştir.

(7) 2011, Rami Zurayk, http://www.theguardian.com/lifeandstyle/2011/jul/17/bread-food-arab-spring üzerinden 19/06/2016 tarihinde erişilmiştir.

 

Fotoğraflar: adabasini.com, ensonhaber.com, ilerihaber.org, sabah.com.tr

One Comment

Yorum Bırakın