GERÇEK GIDAYA ULAŞMAK İÇİN ÇÖZÜM: GIDA TOPLULUKLARI
Yazı: Ahmet Berkay Atik
Sorun, boğazımızdan geçen lokmanın soframıza nasıl bir yolculuğun sonunda geldiğini umursamayı bıraktığımızda başladı. Bugün çoğu insanın zor tahammül ettiği şehir hayatı, sunduğu iş olanakları ve “konfor” sayesinde, herkesin gıdasını kendi ürettiği kırsal hayatları geride bıraktıracak kadar cazip gelmiş milyonlarca kişiye. O kadar cazip ki, nüfusumuzun yüzde 90’ından fazlası il ve ilçe merkezlerinde yaşıyor artık. Yani tarımla uğraşan nüfus bir hayli azaldı. Fakat gıda ihtiyacı azalmadı, aksine arttı.
Şehirlerdeki milyonlar bol bol tüketmeye devam ettikçe, birilerinin de onları besleyecek gıdayı bol bol üretmesi gerekti, bu denkleme göre. Neyse ki sanayileşme ve makineleşme koştu imdadımıza! Bol makineli, az insanlı, dönümlerce arazi üzerinde monokültür (tek tip) ürünlü, her türlü kimyasal girdinin mubah olduğu konvansiyonel tarıma dayalı, ama hepsinden önemlisi “maksimum verim” odaklı üretim anlayışı sayesinde artık herkesin gıda üretmesine gerek kalmadı. Armut pişiyor, ağzımıza düşüyor. Düşüyor düşmesine de o armut artık zehir dolu, o armutu üreten para kazanamadığı için ağlıyor, o armutun yetiştiği topraklar adeta katledilmiş durumda. Ya bunları görmezden gelip yutuvereceğiz ya da başka bir armutun peşine düşeceğiz. Neyse ki, “başka bir armut mümkün” diyenlerin çözümleri var…
Gıda güvenliğini tehdit eden tercihler
Dünyanın hemen hemen her yerinde insanlığın iki temel tercihi gıda güvenliğini ciddi biçimde tehdit ediyor:
1. Endüstriyelleşme: Minimum maliyetle maksimum verim arzusundan beslenen konvansiyonel tarım, endüstriyel hayvancılık ve işlenmiş ürünlerde geleneksel üretimin yerine fabrikasyon üretimin alması, gıdayı metalaştırıp değersizleştirmekle kalmadı; gıda üzerindeki hakimiyeti -fıtratı gereği- kâr maksimizasyonuna odaklı şirketlerin insafına bıraktı.
2. Ekonomiyi ekolojiden üstün görme: Yukarıda bahsi geçen üretim biçimlerinin sonucu olarak miktarca fazla ama nitelik (besin değeri, sağlığa faydası) açısından düşük gıdalarla, ya da Michael Pollan’ın dediği gibi “gıda benzeri şeylerle” karşı karşıya kaldık. Yetmezmiş gibi bu üretim anlayışıyla toprağı gıda yetiştirilemez hale getiriyoruz, suyu, havayı, kısaca ekosistemin bütününü tahrip ederek bindiğimiz dalı kesiyoruz.
Farkında olsak da olmasak da, dünya ve Türkiye, ekolojik bir krizin içinde ilerlerken temiz, adil, sürdürülebilir üretimden başka yol yok.
Tüm bunları göz önünde bulundurarak rahatlıkla diyebiliriz ki gıda, dev şirketlerin tekeline bırakılamayacak kadar hayati bir konu.
Türetici olmak
Peki, kim alacak gıda güvenliğinin sorumluluğunu? Devlet mi? Yerel yönetimler mi? Sivil toplum kuruluşları mı? Belki evet, belki hayır. Ama hepsinden önce sen, ben, biz! Paramızın kime gittiğini iyi düşünerek, tercihimizi iyi olandan, temiz olandan, sağlıklı olandan, adil olandan yana yaparak almalıyız bu sorumluluğu.
Artık pasif birer tüketici olma lüksümüz yok, öyle olmayı tercih edeceksek “nerede o eski domateslerin kokusu” diye söylenmeye hakkımız da yok. O zaman “tüketici” denen o sevimsiz sıfattan sıyrılmalı ve bizzat üretemesek bile üretimde söz sahibi olacağımız yeni kimliğimize ”merhaba” dememiz gerek: “Türetici” kimliğimize… Slowfood’un kurucusu Carlo Petrini, yaşadığımız çağda gıdamıza sahip çıkmamız için artık sadece ne üretici ne de tüketici olamayacağımızı belirtiyor ve her birimizin üretim-tüketim birlikleri kurarak “türetici” olabileceğimizi söylüyor. Dikkatimizi gıdamıza ve günlük kullanımımız için gereken ürünlere çevirerek, bu ürünlerin kaynağından, alışveriş çantamıza gelene kadar geçirdiği üretim aşamalarından her birimizin sorumlu olduğunu hatırlatıyor. Türetici, çağımız insanının daha önce karşılaşmadığı ve bu nedenle de içinden bir türlü çıkamadığı sorunlara çözümler “türetiyor”. Türetici, bu türetme eylemi için bir iş birliği, yeniden kafa kafaya vermek ve bıkmadan usanmadan denemek, yanılmak, tekrar denemek zorunda.
Çözüm yavaş yavaş kendini belli etmeye başladı bile, değil mi?
“Ne yersen O’sun” sözüne inanan, türetici olma yoluna girmiş her bireyin yolu benzer bireylerin bir araya geldiği topluluklardan, “gıda toplulukları”ndan geçiyor. Bu gıda toplulukları o kadar cazip ki, mevcut gıda sistemine sunduğu alternatif gıda ağı anlayışı, sadece yediklerimizi değil, ekonomik ve ekolojik gidişatı da hayırlı bir istikâmette dönüştürebilecek güçte.
Dünyadaki ve Türkiye’deki gıda toplulukları incelendiğinde kolaylıkla görülebilir ki, bu işin bir standartı veya altın formülü yok. Topluluk Destekli Tarım ve Katılımcı Onay Sistemi gibi genel kabul görmüş kavramların uygulanmasında bile birçok farklılığa rastlamak mümkün. Topluluk dinamikleri, bireylerin ilişkilerine ve kültürlerine göre şekillenir. Bu dinamikler, topluluğun bir tüzel yapıya ihtiyaç duyup duymayacağını da belirler. Eğer bir tüzel yapı tercih edilecekse, dünyanın birçok yerinde olduğu gibi tüketici kooperatifi kurma yoluna gidilebilir.
GIDA TOPLULUĞUNUZU KURUN
Sofranıza gelen gıda hakkında sorumluluk almaya hazırsanız siz de bölgenizde bir gıda topluluğu kurabilirsiniz.
Bir gıda topluluğu kurmadan önce yaşadığınız bölgede aktif olan bir topluluk olup olmadığını araştırın. Yeni bir topluluk kurmaktansa mevcut topluluğa dahil olmayı düşünebilirsiniz. Türkiye’deki bazı gıda topluluklarını www.gidatopluluklari.org sitesinde görebilirsiniz.
Yeni bir topluluk oluşturmak
Pasif bir tüketici olmak yerine üretim sürecine mümkün olduğunca dahil olan, katılımcı ve aktif bir alıcı veya türetici olmaya niyet etmek bu işin ilk adımı.
Gıdaya erişimi salt “alışveriş” olmaktan çok ötede, sosyal ve ekolojik boyutlarıyla ele alan, tüketici değil türetici zihniyetle hareket eden gıda topluluklarını yaşatmak, elini taşın altına koymayı, topluluğun sürdürülebilirliği için enerji ve zaman ayırmayı gerektiriyor. Dolayısıyla bir topluluk oluşturmaya başlamadan önce buna gerçekten emek verip veremeyeceğinizi iyi düşünün.
Yoldaşları bulmak
Sizinle aynı veya benzer talepleri, beklentileri ve kaygıları paylaşan insanlarla bir araya gelmek, topluluğunuzun tohumunu atmak demek. Bu insanlar akrabalar (yakın civarda yaşayan), komşular, iş arkadaşları, okul arkadaşları gibi yakın çevrenizden herkes olabilir. Fiziksel yakınlığın lojistik açıdan avantajları vardır (daha sık yüz yüze iletişim imkânı, siparişlerin toplu olarak tek noktaya teslimatı gibi).
Küçük başlayın
Önemli olan geniş kitlelere ulaşmak değil, tam aksine hem sosyal hem coğrafi olarak yakın bir grupla hareket etmek. Bu grubun ortak beklentilerle yola çıkması da bir o kadar önemlidir, çünkü ürün/üretici seçim kriterlerinizi bu ortak beklentiler belirler.
İhtiyaçlarınızı tespit edin
Bu topluluk aracılığıyla hangi ürünlerden ne miktarda temin etmek istediğinizi kabaca da olsa belirleyin.
Örneğin taze sebze meyve ihtiyacınızı pazarlardan karşılayıp sadece bakliyatı mı bu topluluktan temin edeceksiniz? Her hafta taze yumurta mı istiyorsunuz? Yoksa tüm mutfak ihtiyacınızı buradan karşılamak niyetinde misiniz?
Tüm bu soruların cevapları topluluğun ihtiyacı olan ürün çeşitliliği, miktarı, sürekliliği ve bunlara bağlı olarak çiftçi/üretici sayısını etkileyecektir.
Kriterlerinizi net olarak ortaya koyun
Siz doğa dostu yöntemlerle üretilmiş ürünler beklerken topluluktaki arkadaşınız “köy ürünü olsun da nasıl olursa olsun” diyorsa, sonraki aşama olan üretici seçiminde görüş ayrılığı yaşamanız muhtemeldir. İlk aşamada detaylı bir kriter seti oluşturmak gerekmeyebilir ancak en azından kırmızı çizgilerinizi belirlemeli ve topluluk içinde fikir birliğine varmalısınız.
Üreticinizi bulun
Topluluğun tespit ettiği ihtiyaçlara göre kimi zaman tek bir çiftçi/üreticinin üretimi tüm grubu beslemeye yeterli olabilirken, talep edilen ürün çeşitliliği ve miktarına bağlı olarak birden fazla üreticiye de ihtiyacınız olabilir. Topluluğunuza davet edeceğiniz üreticileri bulmak için yerel pazarlar, civar köyler, Buğday Derneği’nin TaTuTa ekolojik çiftlikler ağı (www.tatuta.org) gibi üreticiyle yüz yüze temas kurabileceğiniz ortamları tercih edebilirsiniz. İdeal bir gıda topluluğu şeffaflık ve güven üzerine kurulu olacağından yeni tanıştığınız üreticiyle konuşup içtenlikle sohbet etmeniz, ona sorular sormanız, onun aklında topluluğunuza dair soru işaretleri varsa gidermeniz ve birbirinizi iyice tanımaya çalışmanız bir gıda topluluğu açısından belki de en önemli noktadır.
Üretim yapılan alanın, topluluk üyelerinin çoğuna yakın mesafede olması tercih edilmeli. Bunun iki temel sebebi var:
– Topluluğu sosyal açıdan besleyecek olan ziyaretler ve kriterlere uygun üretim yapıldığını denetlemek (en azından ilk dönemlerde) için yapılacak ziyaretleri mümkün kılması
– Ürün teslimatında karbon ayak izini düşürecek olması
Üreticinin alıcısını bulması
Topluluk kurma yolunda ilk adımı bazen de üreticiler atar. Pazarlar, dükkânlar veya yüzünü görmediğiniz müşterilere kutu yolladığınız internet satışları gibi mevcut pazarlama kanallarınıza hem sosyal açıdan daha zengin, hem de üretimin sorumluluğunu ürünü kullananla paylaşacağınız bir seçenek eklemek isterseniz bir gıda topluluğu oluşturmayı düşünebilirsiniz. Bu topluluğu meydana getirecek bireyler katıldığınız pazarlardaki sürekli müşterileriniz ve onların çevreleri, eş dost, şehirdeki tanıdıklar ve onların çevreleri, internette sizi takip edenler olabilir. Bu bireylere ürünlerinizin hikâyesini tüm ayrıntılarıyla anlatmanız, üretim şekliniz hakkında topluluk bireylerini şeffafça bilgilendirmeniz ve bir üretici olarak aynî ve nakdî beklentilerinizi paylaşmanız, gerek adil bir fiyatlandırma için gerekse ideal bir ilişki kurma yolunda size kolaylık sağlar. Süreç içerisinde üretim yöntemlerinizi topluluğun talepleri doğrultusunda geliştirmeniz gerekebilir.
Aile olabilmek
Topluluğun kuruluş aşamasında alıcıların/türeticilerin ve üreticilerin bir araya geldiği buluşmalarda karşılıklı beklentiler, ihtiyaçlar ve kriterler açık açık konuşulmalıdır. Ekolojik tarım prensiplerine sadık kalınacak mı yoksa belli ürünlerde esneklik tanınacak mı? Topluluk Destekli Tarım modeli mi tercih edilecek, yoksa bir Katılımcı Onay Sistemi mi kurulacak? Üreticiye alım garantisi verilecek mi? Buna bağlı olarak bir ekim planı yapılacak mı? Sipariş sistemi nasıl olacak? Teslimat nasıl kolaylaştırılacak? İletişim internet üzerinden mi olacak yoksa sıkça buluşmalar mı düzenlenecek? Tüm bu sorulara ve daha fazlasına yanıt aranırken topluluğun işleyiş şekli hep beraber oluşturulmalı ve benimsenmeli. Unutulmamalı ki üretici, topluluğa ürün tedarik eden dışarıdan biri olarak değil, topluluğun içerisinde, hatta tam merkezinde yer alacaktır. Dolayısıyla süreç boyunca karar alma mekanizmasına aktif katılımı çok önemli. Öyle ki, belli dönemlerde yapılacak üretici ziyaretleri, beraber kurulacak sofralar, yüz yüze görüşmeler, telefon konuşmaları, internet yazışmaları gibi her türlü iletişim karşılıklı güven duygusunu zamanla pekiştirecek, bir noktadan sonra üretici-alıcı ayrımı ortadan kalkacak, topluluk bir aile gibi hareket edecektir. Bir gıda topluluğunun vizyonu bu olabilir.
Sorunlar, çözümler…
Her toplulukta zaman zaman sorunlar yaşanabilir. Bu sorunları ilk günden öngörmek kolay değildir, o yüzden sorunsuz bir topluluk modeli kurgulamak için planlarda boğulmak yerine bir yerden başlayın ve süreci gözlemleyin. Aksaklıkları tespit ettikçe işleyişi değiştirmek veya geliştirmek her zaman mümkün. Güven ilişkisine dayalı bir birliktelik inşa edeceğinizi unutmayın, bunun zaman alması doğaldır.
Bir araya gelin: Internet, iletişimi çok kolaylaştırsa da hiçbir şey yüz yüze iletişimin yerini tutamaz. Üretici ziyaretleri bu bakımdan çok değerli. Katılımcı Onay Sistemi’yle yürütülen, ürün alıcılarının üreticileri denetleyip onaylamasına dayalı modellerde üretici denetim ziyaretleri, topluluğun benimsediği kriterlere uygun üretim yapılıp yapılmadığına yönelik kritik bir aşamadır. Ancak bu ziyaretlerin tek amacı denetim değildir. Güven ve şeffaflığı güçlendirecek “muhabbet amaçlı” ziyaretler de bir o kadar önemlidir. Özellikle Topluluk Destekli Tarım modellerinde tarla işlerine yardım, çocuklar için oyunlar, çiftlikte beraber yenen yemekler gibi çeşitli sosyal etkinliklere de yer veriliyor.
Bir kolaylaştırıcı seçin: Topluluğun bir ya da birkaç kolaylaştırıcısı olması sağlıklı bir iletişim ve işleyiş getirebilir. Ancak tüm bu sorumluluğu tek kişinin üzerinde bırakmanın uzun vadede olumsuz sonuçlar doğurması muhtemeldir. Dönemsel kolaylaştırıcılar belirlenerek sırayla herkesin bu sorumluluğu taşımasının sağlanması daha adil bir yöntem.
Diğer topluluklardan öğrenin: Benzer amaçlı diğer gıda topluluklarıyla dayanışma halinde olmanız doğal ve yerel ürünlere güvenli ve aracısız ulaşmayı amaçlayan toplumsal hareketi güçlendirecektir. Her topluluğun deneyimleri farklı, dolayısıyla birbirimizden öğrenecek çok şey var. Ayrıca gıda topluluklarıyla ilgili gerek kavramsal gerekse vaka çalışmalarına dayalı birçok kaynağı internet üzerinde bulmak mümkün.
Fotoğraflar: Rootstock Coop, Kadıköy Kooperatifi, Buğday Arşivi
3 Comments
Yorum Bırakın
Sağlıklı,sürdürülebilir ve çözüm odaklı ve en önemlisi kocaman bir aile olmayı öneren bir yaklaşım.
İzmir’de, dört adet gıda topluluğu var… Bornova da oruranlar,Homeros GT’ye ulaşabilir.